Uzun süre önce İhsan Oktay Anar’ın ilk romanı “Puslu kıtalar atlası” isimli kitabı elime aldığımda farkına varmıştım. Kitabı bir güzel okumuş, etkilenmiş biri olarak kitabın arkasındaki yazıdan daha da fazla etkilenmiştim. Çünkü şöyle diyordu kitabın arkasında:
Rendekar doğru mu söylüyor ? “Düşünüyorum öyle ise varım” oldukça makul. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar. Düşünen bir adamı düşlüyorum. Düşündüğümü bildiğim için ben varım. Düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da var olduğunu biliyorum. Böylece o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşlediğim bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. Öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek ben ise bir düş oluyorum.
Her ne kadar anlamak için biraz çaba sarfetmek gerekiyorsa da, anlayınca anlatmak istediği şeyi başka kelimeler ile anlatamayacağını anlıyorsunuz 
Bi’ düşünün. Düşünüyorum öyleyse varım. Peki ya siz başkasının düşünde varsanız?